Birçoğumuz vazgeçemeyeceğimizi bildiğimiz bu şehirde yaşıyoruz. Bu şehirde doğduk, çocuk olduk, büyüdük, büyümeye de devam ediyoruz. Büyüdükçe küçülüyor muyuz ne?.. Yükselen gri binaların arasında küçüldükçe küçülüyoruz. Renksiz, tatsız ve nefessizler. Üstümüze üstümüze geliyorlar, ama biz direniyoruz. Seviyoruz çünkü yaşadığımız yeri.
Tozundan, trafiğinden, insanından ya da insan olamayanından, yolundan, işinden, gücünden ve daha birçok şeyinden şikayet ederiz, hem de her gün. Bu kadar şikayetin sonunda sevmediğimizi zanneder belki birileri. Hele bir de saatlerce trafikte kalmışsak, işte çok yorulup dinlenemeden yine yollara düşmüşsek, bir nefes almak için oturduğumuz cafede (daha sonra içimizden hakaret edeceğimiz) garson siparişi anlamamakta ısrarcı olmuşsa ve kim bilir daha neler; "şuralardan bir gidebilsek!" deriz, "ah, başımızı alıp bir gidebilsek, sakin bir yerlere!" Hepimiz demişizdir bunları, şüphe yok.
Ama hangimiz gidebiliriz ki?.. Bu kadar olumsuzluğu boğazda bir bardak çay içmek silmez mi? Siler elbette.
İstanbul aşıklarına saygıyla...
hzl - 11.10.2009 / İstanbul