26 Mayıs 2010 Çarşamba

"haziran"

Yarınını düşünmeden yaşayabilmeyi istemek. Ama sadece istemekle kalmak,acı... Ve umut edememek. "Umut"u sadece güzel, güneşli, çiçekli hikayelerdeki bir kelime gibi anımsamak; kendi hayatında da yeri olsun istediğin halde, unutup da hatırlayamadığın bir şarkı, bir film ismiymişçesine nasıl olduğunu hatırlamaya çalışmak, acı...
Sonra en sevdiğin renk "mavi"nin,"gökyüzü mavisi"nin artık aynı anlamı taşımadığını hissetmek. Gökyüzü mavisi: Hem "gök" uçsuz bucaksız, hem de "mavi" seni en mutlu edeninden,ama eskiden...
Artık gökyüzünün uçsuz bucaksız olmayışı,yaz aylarında nemin yüzde bilmem kaç olduğu o yapış yapış günler gibi gökyüzünün her daim gelip boğazını sıkması,, artık mavinin siyah olması ve siyahın sana asla umudu hatırlatamayacağını bilmek,evet bu da acı...

Daha sonra "bir tek kişi"nin, küçücük bir tebessümü sayesinde yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyle tekrar tutunmaya çalışmak hayata. Her tutunmaya çalıştığında yere çakılmak, belki de kendi beceriksizliğinden...

Ve sonra hayatın seni döve döve, eze eze alt etmeye çalıştığını anlamak... Ölmek istemekle yaşamayı istemenin tam da ortasında dururken ve tam da haziranın ortasındayken, aklından "ne demiş şair: Haziranda ölmek zor!" diye geçirmek...
Ve bu halini, belki de acizliğini, çaresizliğini, gece -yatağından kalkıp- bir kalem kağıdın üstüne yıkmaya çalışmak, sanırım en çok da bu acı...


16.06.2009 - 01:40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder